26 Haziran 2012 Salı

Nereden nereye

İlk kelime. İlk kelime olsun diye yazılan o cümle-çünkü ilk kelime her zaman en zoru oluyor yazının,biliyor-.
Aylar yıllar geçmiş, yazma isteği kaldığı yerden devam etmiş gibi. Geçen yazısız zamanın özeti basit : Hırs,test, koşturmaca içinde kaybolmaca, olmayan sosyalite ve yazmaya başlamadan yazmaktan soğuduğum bir yığın şey.
İnsanlar ölür,bedenleri ölür, ama ruhları, işte o, kendilerini ifade edemediklerinde ölür.Bence öyle yani, en azından. Geçtiğimiz zaman boyunca kendimi ifade etmenin bir yolunu bulamadığım çok zaman oldu, bulup da icraata geçemediğim ve saire. Acıtıyor, denemeyin siz.
Geçtiğimiz zaman boyunca kıçımı yırtarak neredeyse iki ay boyunca ağladığım kendimi harcadığım, zamanı tutarsızca kullandığım zamanlar oldu. Acıdım, kendime. En çok da tanımlayamadım, nedendi, neden bendi, ne zaman biterdi, biter miydi, o da benim gibi miydi ve saire. cevabını bildiğim tek sorum vardı, değildi, benim gibi olmanın yanında bile geçmeyecekti ya da şimdiye bakarsak, geçmemişti.
Ben aptallık yaptım ve başkalarına hak ettikleri değerin  yüz katını verdim a dostlar, onlar da bana hak ettiğimin yüz katı ihanetle döndüler. "Olsun be geçti gitti" deyip atamayacağım kadar yıprandım, böyle olmasından nefret edeceğim biçimde olgunlaştım. Büyüdüm ben.Böyle büyümek istemezdim ama olacağı varmış olmuş,diyecek kadar basit olduğunu düşünerek kendimi avutabilirim.
Eğer "o" olsaydınız, kızaracak yüzünüz olup olmadığını merak ederdiniz. Neyse ki artık o yok, öldü, ölmüş öyle diyorlar. Kendimi avutmak için-bir zamanlar çok ihtiyacım vardı,çok-  böyle de bir yol bulmuştum. Kurtarıcı meleğim benim.
Eğer "o" olsaydınız, bu aptal neden hala beni düşünüyor diyebilirdiniz. Ama düşünmüyorum ben, sadece bir zamanlar karşıma çıkıp konuşmaya cesareti olamayan adam(?)ın karşısına çıkıp konuşmaya cesareti olup olmadığını düşünmeye fırsatım kalmadığı için, söylemem gereken şeyleri yazıyorum, yazmasaydım patlardım, kimseye anlatamıyorum da üzerinize afiyet.Dinlemediklerinden değil, anlatacak kelime bulamayıp saçmaladığımdan.
Eğer "o" olsaydınız demek istemiyorum artık. Kimse o olmasın, insanların canı acımasın isterim ben insansever olarak. Yine de,bir zamanlar laf arasında söylemişsem bu blogu, açıp baksın ve bunu okusun isterdim. Okuduğunu bilmezdim ama, en azından o içimde sıkışıp kalanları duymuş olurdu. Dünya kahpe.Tersten okuma, bu dünya kahpe.
Canımı yaktılar demek istemiyorum, öyle ki bir zamanlar rol yapmak benim işimdi, hıyarlık onun işiyken. Benim işim sınavdan sonra boş kalmak ve gerçekten mutlu olmak, arkadaşlara dostlara şükretmek oldu artık ne mutlu ki bana. O üzülüyor ama, öyle ki onun işi şu zamanlar hala hıyarlık.Birinin bunu ona söylemesi lazım ama o kadar cesur değilim, olmaya niyetli de değilim, siz söyleyiverin tamam mı canlarım?
Çok konuştum, konuşmadım kustum sanırım. ilkti ama son muydu bilemiyorum, son olmasını dilemekle kalıyorum. Aynada kendime gülümsemeye devam edebilmek güzel yine de onca şeyden sonra.
E büyüdüm ya ben, böyle boyumdan büyük laflar edip ahını alıyorum kustuğumu bilmeyen eskilerin, büyüklüğün cefası da buymuş.
Siz siz olun, esen kalın.

28 Haziran 2011 Salı

tazelenme

Hayatım boyunca pek çok mektup aldım, pek çok mektup attım. üstelik hepsi zarf içinde birkaç parça kağıt da değildi hani. Ben, hayatım boyunca bir göz kırpmayı bile bir mektup saydım. Ya da bir gülüşmeyi, anlamlı bir bakışmayı. Sonuçta hepsi iki kişi arasında, herhangi bir iletim yoluyla gönderiliyordu; bkz mektuptan farkı yoktu. Sonra hepsinin bir anlamı vardı, hepsi "amaçsız"lığı söz dağarcığından silmişti bir kere.
Ben, mektupları mütemadiyen sevdim. Kimse bana göndermese de, ben gönderdim. Sonuçta mesele mektubu gönderecek bir postacı bulmakta değil yeğen,dedim kendi kendime. O kendi yolunu bulur, mesele adreste 'gönderen' + 'alıcı' yerini doldurmakta.

22 Haziran 2011 Çarşamba

tanıtım

eh.şey.
Ben bazen fak diyorum.
Bazen anlatamamaktan yoruluyorum.
Bazen de çok bağlanıyorum.
Bazen,çok seviyorum kocaman.
Bazen çok uyumak istiyorum uyuyamıyorum mesela.
Bazen çok pis gaza geliyorum ama hiç bi zaman hırslanmıyorum.
Bazen çok iyi ağlıyorum sonra susmuyorum.
Bazen ışıkları açmak bir daha da kapatmamak istiyorum.
Bazen noktayı koyan olmaktan kaçıyorum. aslında bazen değil ya, genelde.ya da hep işte anlayın .
Bazen bağıra bağıra şarkı söylemek istiyorum. Ehe, söylüyorum da.
Bazen kız olduğum için üzülüyorum. Ama yanlış anlamayın, bu zamanlarda erkek olmak istemiyorum. yani insanlar kız erkek ve ... diye ayrılsalardı, ...yı seçerdim %123213.
Bazen 9 bardak su içiyorum-0.5 litrelik bardaklardan he-.
Bazen annem bilgisayarı istiyo, vermek zorunda kalıyorum bir de.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Kendime "welcome back!" diyorum.

Gençler ben geldim ya.Hani şu an kendi çapımda eğleniyorum siz aldırmayın bence bana.
Neyse fark ettim ki ben yazmayalı yıllar olmuş. Tamam abartmayalım yıl değil de, baya olmuş be. Kendimi şiddetle kınadım. Kitap da okumuyorum dedim, yine kınadım falan. Sonuç olarak sahalara geri döndüm, ister sevinin ister üzülün artık.
Not: Buradan ekşimiş pudra'ya sesleniyorum, bir iki gün içinde yapacağım olay vardı ya,buydu şekerim.
SÜRPRİZ hani, duyurulur.
Artık; yazısız kitapsız vs'siz günlere aylara son, yeni bir ayla yeni bir partnerle yeni bir bakış açısıyla yeni bir kitapla yeni müziklerle yeni bir ojeyle işte geldim burdayım artık.
Gitmeyi düşünmüyorum bilginize.
Sevgiler.
NOT2: Şu an arkada Harry Potter'ın soundtrack'lerinden biri çalmakta. Kendimi yeniden büyücü gibi hissetmeye başladım!bkz: ben 11. yaşıma girerken, doğum günüm boyunca gizliden gizliye bi Hogwarts mektubudur, beni almaya gelen bi Hagrid'dir öyle şeyler beklemiştim işte.
Ne mektup gelmişti ne Hagrid, haberiniz olsun hakkımda yanlış düşünmeyin.

31 Aralık 2010 Cuma

Kemerlerinizi bağlayın.

Devam edelim mi?
Devam dedim.
29,30,31...
Belki birileri doğmuştur bugün,
Tuhaf dedim.Bir sene önce benim için de çok önemliyken bugün,
Bugün, Bir 'Mutlu yıllar.' ile avutabiliyorum kendimi.
Neyse.
Bazıları, bugünü diğerlerinden farklı yaşamak isterler bazen.
Hediyeler telefonlar kutlamalar.
Bazıları içinse normaldir ama, bugün yine de özeldir içerlerde bir yerlerde.
Hele bazıları vardır ki,
Zorla gelen misafirleri evden değil ama, kafalarından nasıl kovacaklarını düşünürler,
Gerek kalmaz; çünkü misafirler güzel bir dille kovulmuştur zaten evden, sevinirler,devam ederler.
Devam dedim.
Hava yılbaşı olamayacak kadar sıcak gözüküyor evin içinden, güneş her yerde gibi.
Ama bugün yılbaşı, ve dışarısı aslında yılbaşına yakışır derece soğuk gibi.
Devam.Aslında biz dans edelim dedim.
Ettim. Popo sallayıp zıplayıp eğlenirim ben, eğlendim.
Yalnız değilim ki, niye mutsuz olayım dedim.
Yanımda bir kişi de olsa mutsuz sayılmam-ki yanımda bir sürü bir kişi olduğunu bilirim-.
Mutluyum dedim, devam dedim.
Bugünü kırmızılaırın günü ilan ettim ben, bütün dünyayla birlikte.
Bir de aklımın bir köşesinde ay vardı.
Sahi o ne yapıyordu şimdi?
Hala bizim gazabımıza uğramış, bekliyor muydu?
Beklesin dedim, bir gün hepimiz ona dokunacağız belki.
Şimdilik yalnızsa bile, bir süre sonra yanında biz olacağız.
Susadım dedim,
Şimdi boğazlarım ağrımasa biraz, kana kana su içerdim;
Ama ılık su, soğuk değil.
Olsun, ben şimdilik sakızla yetinmeliyim galiba.
Neyse,
Ben şimdi gidip köstebek pasta yapmalıyım dedim.
Malzemelerimi alıp çırpıp çırpıp karıştırmalıyım,
Belki kendimi onla yarıştırırım dedim.
Ama sonunda kalkıp sana kek yaptım diyemem ben.
Neden mi?
Neden1: Çünkü ben sadece köstebek pasta yaptım.
Neden2: Sen kimsin ki?

27 Aralık 2010 Pazartesi

Kafayı nasıl yiyoruz?

Günlerden bir gün canım orta dünya ülkelerine gitmek istedi, gittim.
Sanki buralarda sular gökyüzüne kaçmıştı,
Yerde su yok, gökyüzü okyanus gibiydi.
Sonra insanlar buradakiler gibi değillerdi hani,
Caddelerde yollarda nedensizce birbirine gülümseyen insanlar parmakla gösterilmiyordu,
Onlar her yerdeydi.
Bense, bir yabancı olamayacak kadar yakın hissettim kendimi onlara, sonsuza kadar gülümseyecek gibi.
Mesela buradaki insanlar,
Birbirlerine söz verip tutarlarmış, şaşırdım.
Bir yer vardı,
Rehberim götürdü beni oraya ilk defa, sonra ben o olmadan da gittim gidebildiğim her gün, her dakika.
İlk kez birisine aşık oldum hani,
İlk kez bu kadar benimsendim. Çünkü ben orada
Hiç olamadığım kadar bendim.
Bazen denize gidip saatlerce otururdum.
Düşünürdüm, ben bunca zaman boşuna mı yaşadım diye.
Cevabını ellerim ve dudaklarım verirdi;
Birinde yıpranmışlığın kırışıklıkları, diğerinde garip bir gülümsemeyle.
Tuhaf dedim,
İnsanlar bazen ne kadar da saçmalayabiliyorlar.
Dikkat dedim,
Kendi kendine gülene deli diyorlar.
Hayır dedim,
Biraz daha ertelemelisin kalkma vaktini,yatağın biraz daha özlesin seni.
Geri dedim.
Dalgalar bileklerimi geçmişti artık, dizlerime geliyorlar.
Unut dedim.
Kendi ülkende ne yaşadıysan unut,beni üzebiliyorlar.
Hatırla dedim.
Dün ne yaptığını hatırla, mutluluk ve umutlar seni sarhoş ediyorlar.
Bak dedim.
Bazen sadece bak ama görme, anılar olmasın hafızanda,sadece anlar.
Vazgeç dedim.
Pişmanlıkların varsa, sil gitsin, dünya fazlasıyla basit.
Dinle dedim.
Şimdi dalganın sesini, sonra en sevdiğin şarkının sesini, sevdiğin adamın sesini belki, sonra.
Bekle dedim.
Mutluluğu her hücrende hissedene kadar bekle,
Sonrasını zamanı gelince düşünürüz, şimdi zamanı değil.

26 Aralık 2010 Pazar

cesaret patlaması

Biri'sini arayıp "Aaa meraba ben..., naber? ben de iyiyim, şey söylicem ya...ben şey... ya ben senden hoşlanıyorum galiba." ve çat telefonu kapat. Güzel şeyler bunlar sık sık başa gelmeyen türünden.
____________________________________________________________
Dün gece, canım sıkıldı dışarı çıktım.
Yalnızdım ama fazlaca,
Bir ben vardım yani, birazcık gölgem; arkamdan takipte,
Bir de tanrı var dediler, şehri ele geçirmiş ayın karanlık yüzünü göstermek için.
Tuhaf dedim, tanrı basit işlerle uğraşır mı böyle?
Uğraşırmış meğer, bilmezdim.
Kolay gelsin dedim devam ettim yoluma.
Sonra, bir falcıyla karşılaştım sokakların birinde,
Birazcık balık etliydi , çok değil hani kararında.
Ben falcıyım demiyordu ama, ben bir gelecek postasıyım diyordu adeta.
Zaten ondan aldım ben tüm haberleri,
Ayı peynire çevirmişler,ayıp dedim devam ettim.
Bir yerlerden, bir parça müzik esintisi kulaklarımızdan gelip geçiyordu geri dönüyordu tekrar terk ediyordu,
Geldiği yer devlet sırrı gibi gizliydi,
Devam ettim.
Ya ben gerçekten çok sıkılmıştım,
Ya da kaldırım taşlarını saymak düşündüğümden de eğlenceliydi;
5,6,7...
Durmadım.
Sonra içimde garip bir his vardı kıpraşan,
Ben kendimle yaşıyordum ama bazen kendimi çözmekte zorlanıyordum hani;
Sanki biri'lerinin kaybettiğini arıyordu gözlerim, belki ellerim.
Bulamıyordu ama, tahmin edersiniz ki öyle olmalıydı.
18,19,20...
Devam ettim.
Uzak bir daireden bir yerden,
Çalan bir telefon sesi geliyordu.
Kim arıyor diye merak ettim, gecenin bu saatinde, biz ayı peynire çevirmişken.
Aramasınlar.
Beni niye kimse aramıyor dedim.
Beni arasalar ya, aramadılar.
Kahkahalar duydum-bugün duyularım her zamankinden daha iyiydi, anladınız ya-
Özendim, kıskandım.
Ben de kaldırımları sayıyorum dedim, yerimde olmak isteyen var mı?
24,25,26...
26'da duraksadım biraz,
O bugün gibiydi,
Sanki bir hayalet bir ruh bir manevi kuvvet,
Cesaret tohumlarını ekti içime.
Beni aramadılar ya,
Ben ararım o zaman dedim, aradım.
Devam ettim,
İçimdeki orkestra ileriye yöneldi tamamen şarkılar benim için devam etti, baştan başladı tekrar çaldı.
29,30,31...
Hoop dedim,
Daha oraya gelmedik, geri gel, devam et.
29,28,27.
Yarını şimdi sayabiliriz artık,
Rüya görmeye biraz ara verelim.