30 Eylül 2010 Perşembe

bi iki bilgi.

Arkada gençliğimin dumanı tüten bi şarkısı çalarken ben, bacak bacak üstüne atmış yatsam mı yatmasam mı düşünmekteyim. Saat erken deyip zaman öldürmeye devam etmekteyim.
Şunu farkettim ki kırmızı deri kaplı defterim ve türevlerine uzun süredir yazı yazmıyomuşum, yazsam da kalitesi eskisi gibi değilmiş pek hani, moralim bozuldu.
Amaaaaa, cumartesi günkü SCORPİONS konseri bütün moralimi düzeltmekte. Yağmur yağmaması tek isteğim.
Havalar biraz soğudu ve bence zzamanıydı, tamam yaz ve bahar iyi güzel hoş da , mevsim anormallikleri bize göre değil derim ben.
Uzun zamandır piyanoda bi yol katetmediğimi hatta gerilediğimi farketmek böğrüme bir öküz çöktürdü gibi oldu tabi ama, atlattım neyse ki.
Bu aralar RÜYALARIMIN PRENSİ'nin peşinden koşuyorum. ama lafın gelişi değil, cidden öyle, ama en azından prens değik evet. burda kimliğim nadiren bilinir bi öğe olduğu için, açıkça bahsetmekten zarar gelmez.
Ben öyle sürekli onla bunla çıkmak isteyen bi tip değilim tabi öyle gözükse de en başta. ama geçen gün rüyamda dersanede aynı sınıfta olduğumuz bir genci gördüm. ve anladım ki evet o. ama farkettim ki bu olay maksimum 1buçuk haftadır var. ama ben kendimi fazlaca kaptırmış durumdayım.
Büyük ihtimalle PLATONİKLİK bu ilişkinin tek tanım kelimesi olur ama. öyle napalım. kader.
ama her şeye rağmen ne demiş şanslı şair? ALL YOU NEED IS LOVE.
Eee. benden bu kadar o zaman.
Ben yine rüyalarımda gördüklerime inanıp onların peşinden gölgelerini izleyeceğim. ve ardından, bıraktığım yerden seni sevmeye devam ederim heralde.

19 Eylül 2010 Pazar

Lütfen herkes sussun sırada en sevdiğim şarkı var.

I should never think
What's in your heart
What's in our home
So I won't
You'll learn to hate me
But still call me baby
Oh Love
So call me by my name
And save your soul
save your soul
Before you're too far gone
Before nothing can be done
I'll try to decide when
She'll lie in the end
I ain't got no fight in me
In this whole damn world
Telling you to hold off
She said hold on
It's the one thing that I've known
Once I put my coat on
And how I know it's all wrong
She's standing outside holding me
Saying oh please
I'm in love
'Cause without me
You got it all
So hold on
Without me you got it all
So hold on .

17 Eylül 2010 Cuma

Budala

Belki biz bilmezdik dünya ne kadar küçüktü ya da biz mi  küçüktük?
Kelimeler ardı ardına gelirdi bazen ve sessizliğin içinde bir yankı, seni bana hatırlatan tek şey olurdu o ayrı.
Bu doğruydu, özlem vardı benliklerimizin içinde bir yerlerde ve gözükmek için çırpınıyordu.
Biz, kendimizi günlüklerimizin arasına gömdük aslında ve üstü çizili kelimeleri görmekten de bıktık.
Yasaklar her zamanki gibi daha cazip gelirdi bizim neslimize,
Biz yasakları çiğnemekten bıkmadık. Yasaklar bizi ezmekten bıkmadı.
Zorunluluklar vardı, ruhun içinde duyulan piyano sesleri, topuklu ayakkabılar, aitlikler.
Ellerimiz vardı, aramızdaki yüzlerce kilometreye rağmen tutuşurlardı.
Gözyaşları sadece üzgün anlar içindi, bize yakışmadı ama biz onu kullanmaktan bir an için bile vazgeçmedik.
Biz bir zamanlar birbirimizi sevmiştik.
Şimdiyse birbirimizden bıkmışızdır belki, ben burda seni düşünürken sen gitmişindir.
Neyse, sonunda;
Dinlenen muhteşem şarkılar bitmiştir ve tutulan son nefes verilmiştir belki.
Ama sen hala beynimin içinde bir yerlerdesindir.

12 Eylül 2010 Pazar

eye of the tiger.

Aslında müzik her şey.
Şimdi burdaki herkese en sevdiği şarkıları söylemesini isterdim ama,
1. biz burda çok kişi değiliz malesef.
2. en sevilen şarkılar kısıtlanmamalı bence, zamana göre değişir ya hani. en azından benim öyle.
Mesela şu anda dinlediğim şarkı şey gibi, sevgiliden ayrılma psikolojisini yansıtan, arkada atılan elektro solosu da pek bi içten kopan. belki az önce okuduğum ayrılık konulu bir blog yazısı, belki de sevgiliden ayrılma psikolojisi beynimin bi yerlerinde varlığını uzun süre hissettireceğinden.
Şu anki eğlenceli bi şarkı. Aklıma Sırbistan-Türkiye maçını getirdi sanki. O değil adamlar son dakika kahramanı ama yine de iyiydi ya. Sonlara doğru ailece totem havasına girmiş olsak da adrenalin damarlarımızdan sırbistan da küfürlerimizden eksik olmadı yani.
Basketçilerin partnerleri de manken gibiymiş dün farkettim. Çocukları da şeker gibi.
Ben mikropların vücudumda verdiği olumsuz etkiyle saçmalama başladım galiba. evet.
o zaman.
güle güle akşam ve yıldızlar.

5 Eylül 2010 Pazar

come on, be happy with me.

Promise yourself to be strong that nothing disturb your peace of mind. look at the sunny side of everything and make your optimism come true. thing only of the best and expect only the best. forget the mistakes of the past and press on the greater achievements of the future.

-.-

Uzun süre sonra yeni bi kayıt yapalım ve adı da "Boşluk" olsun.
~
 Bir Ergenin Bunalımları
 Bu aralar her gün gidip geldiğim dersane ortamı dışında kendimi pek boş hissediyorum sanki. İnsanlar, dedikodular, hedefler, yanılgılar, sevinçler, her gün gidilen yerler, yenilen yemekler. Yenilikler gelip giderler ama yok olmayacak bişeyler bulmak lazım sanki.
 Bu dünyada, yazılara beklenen yorumlar da olabilir tabi. ve beraberinde yorumsuzluklar
NOT: Eylül ayına girmekle beraber yazın resmi olarak bittiğini beyinlerimize kazıyan hafiften soğuk havalar akulak asmamak lazım bence, psikolojimizi pozitif tutmak için en azından.
(Aerosmith-Amazing(Y))
Esen kalın.