27 Aralık 2010 Pazartesi

Kafayı nasıl yiyoruz?

Günlerden bir gün canım orta dünya ülkelerine gitmek istedi, gittim.
Sanki buralarda sular gökyüzüne kaçmıştı,
Yerde su yok, gökyüzü okyanus gibiydi.
Sonra insanlar buradakiler gibi değillerdi hani,
Caddelerde yollarda nedensizce birbirine gülümseyen insanlar parmakla gösterilmiyordu,
Onlar her yerdeydi.
Bense, bir yabancı olamayacak kadar yakın hissettim kendimi onlara, sonsuza kadar gülümseyecek gibi.
Mesela buradaki insanlar,
Birbirlerine söz verip tutarlarmış, şaşırdım.
Bir yer vardı,
Rehberim götürdü beni oraya ilk defa, sonra ben o olmadan da gittim gidebildiğim her gün, her dakika.
İlk kez birisine aşık oldum hani,
İlk kez bu kadar benimsendim. Çünkü ben orada
Hiç olamadığım kadar bendim.
Bazen denize gidip saatlerce otururdum.
Düşünürdüm, ben bunca zaman boşuna mı yaşadım diye.
Cevabını ellerim ve dudaklarım verirdi;
Birinde yıpranmışlığın kırışıklıkları, diğerinde garip bir gülümsemeyle.
Tuhaf dedim,
İnsanlar bazen ne kadar da saçmalayabiliyorlar.
Dikkat dedim,
Kendi kendine gülene deli diyorlar.
Hayır dedim,
Biraz daha ertelemelisin kalkma vaktini,yatağın biraz daha özlesin seni.
Geri dedim.
Dalgalar bileklerimi geçmişti artık, dizlerime geliyorlar.
Unut dedim.
Kendi ülkende ne yaşadıysan unut,beni üzebiliyorlar.
Hatırla dedim.
Dün ne yaptığını hatırla, mutluluk ve umutlar seni sarhoş ediyorlar.
Bak dedim.
Bazen sadece bak ama görme, anılar olmasın hafızanda,sadece anlar.
Vazgeç dedim.
Pişmanlıkların varsa, sil gitsin, dünya fazlasıyla basit.
Dinle dedim.
Şimdi dalganın sesini, sonra en sevdiğin şarkının sesini, sevdiğin adamın sesini belki, sonra.
Bekle dedim.
Mutluluğu her hücrende hissedene kadar bekle,
Sonrasını zamanı gelince düşünürüz, şimdi zamanı değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder