31 Aralık 2010 Cuma

Kemerlerinizi bağlayın.

Devam edelim mi?
Devam dedim.
29,30,31...
Belki birileri doğmuştur bugün,
Tuhaf dedim.Bir sene önce benim için de çok önemliyken bugün,
Bugün, Bir 'Mutlu yıllar.' ile avutabiliyorum kendimi.
Neyse.
Bazıları, bugünü diğerlerinden farklı yaşamak isterler bazen.
Hediyeler telefonlar kutlamalar.
Bazıları içinse normaldir ama, bugün yine de özeldir içerlerde bir yerlerde.
Hele bazıları vardır ki,
Zorla gelen misafirleri evden değil ama, kafalarından nasıl kovacaklarını düşünürler,
Gerek kalmaz; çünkü misafirler güzel bir dille kovulmuştur zaten evden, sevinirler,devam ederler.
Devam dedim.
Hava yılbaşı olamayacak kadar sıcak gözüküyor evin içinden, güneş her yerde gibi.
Ama bugün yılbaşı, ve dışarısı aslında yılbaşına yakışır derece soğuk gibi.
Devam.Aslında biz dans edelim dedim.
Ettim. Popo sallayıp zıplayıp eğlenirim ben, eğlendim.
Yalnız değilim ki, niye mutsuz olayım dedim.
Yanımda bir kişi de olsa mutsuz sayılmam-ki yanımda bir sürü bir kişi olduğunu bilirim-.
Mutluyum dedim, devam dedim.
Bugünü kırmızılaırın günü ilan ettim ben, bütün dünyayla birlikte.
Bir de aklımın bir köşesinde ay vardı.
Sahi o ne yapıyordu şimdi?
Hala bizim gazabımıza uğramış, bekliyor muydu?
Beklesin dedim, bir gün hepimiz ona dokunacağız belki.
Şimdilik yalnızsa bile, bir süre sonra yanında biz olacağız.
Susadım dedim,
Şimdi boğazlarım ağrımasa biraz, kana kana su içerdim;
Ama ılık su, soğuk değil.
Olsun, ben şimdilik sakızla yetinmeliyim galiba.
Neyse,
Ben şimdi gidip köstebek pasta yapmalıyım dedim.
Malzemelerimi alıp çırpıp çırpıp karıştırmalıyım,
Belki kendimi onla yarıştırırım dedim.
Ama sonunda kalkıp sana kek yaptım diyemem ben.
Neden mi?
Neden1: Çünkü ben sadece köstebek pasta yaptım.
Neden2: Sen kimsin ki?

27 Aralık 2010 Pazartesi

Kafayı nasıl yiyoruz?

Günlerden bir gün canım orta dünya ülkelerine gitmek istedi, gittim.
Sanki buralarda sular gökyüzüne kaçmıştı,
Yerde su yok, gökyüzü okyanus gibiydi.
Sonra insanlar buradakiler gibi değillerdi hani,
Caddelerde yollarda nedensizce birbirine gülümseyen insanlar parmakla gösterilmiyordu,
Onlar her yerdeydi.
Bense, bir yabancı olamayacak kadar yakın hissettim kendimi onlara, sonsuza kadar gülümseyecek gibi.
Mesela buradaki insanlar,
Birbirlerine söz verip tutarlarmış, şaşırdım.
Bir yer vardı,
Rehberim götürdü beni oraya ilk defa, sonra ben o olmadan da gittim gidebildiğim her gün, her dakika.
İlk kez birisine aşık oldum hani,
İlk kez bu kadar benimsendim. Çünkü ben orada
Hiç olamadığım kadar bendim.
Bazen denize gidip saatlerce otururdum.
Düşünürdüm, ben bunca zaman boşuna mı yaşadım diye.
Cevabını ellerim ve dudaklarım verirdi;
Birinde yıpranmışlığın kırışıklıkları, diğerinde garip bir gülümsemeyle.
Tuhaf dedim,
İnsanlar bazen ne kadar da saçmalayabiliyorlar.
Dikkat dedim,
Kendi kendine gülene deli diyorlar.
Hayır dedim,
Biraz daha ertelemelisin kalkma vaktini,yatağın biraz daha özlesin seni.
Geri dedim.
Dalgalar bileklerimi geçmişti artık, dizlerime geliyorlar.
Unut dedim.
Kendi ülkende ne yaşadıysan unut,beni üzebiliyorlar.
Hatırla dedim.
Dün ne yaptığını hatırla, mutluluk ve umutlar seni sarhoş ediyorlar.
Bak dedim.
Bazen sadece bak ama görme, anılar olmasın hafızanda,sadece anlar.
Vazgeç dedim.
Pişmanlıkların varsa, sil gitsin, dünya fazlasıyla basit.
Dinle dedim.
Şimdi dalganın sesini, sonra en sevdiğin şarkının sesini, sevdiğin adamın sesini belki, sonra.
Bekle dedim.
Mutluluğu her hücrende hissedene kadar bekle,
Sonrasını zamanı gelince düşünürüz, şimdi zamanı değil.

26 Aralık 2010 Pazar

cesaret patlaması

Biri'sini arayıp "Aaa meraba ben..., naber? ben de iyiyim, şey söylicem ya...ben şey... ya ben senden hoşlanıyorum galiba." ve çat telefonu kapat. Güzel şeyler bunlar sık sık başa gelmeyen türünden.
____________________________________________________________
Dün gece, canım sıkıldı dışarı çıktım.
Yalnızdım ama fazlaca,
Bir ben vardım yani, birazcık gölgem; arkamdan takipte,
Bir de tanrı var dediler, şehri ele geçirmiş ayın karanlık yüzünü göstermek için.
Tuhaf dedim, tanrı basit işlerle uğraşır mı böyle?
Uğraşırmış meğer, bilmezdim.
Kolay gelsin dedim devam ettim yoluma.
Sonra, bir falcıyla karşılaştım sokakların birinde,
Birazcık balık etliydi , çok değil hani kararında.
Ben falcıyım demiyordu ama, ben bir gelecek postasıyım diyordu adeta.
Zaten ondan aldım ben tüm haberleri,
Ayı peynire çevirmişler,ayıp dedim devam ettim.
Bir yerlerden, bir parça müzik esintisi kulaklarımızdan gelip geçiyordu geri dönüyordu tekrar terk ediyordu,
Geldiği yer devlet sırrı gibi gizliydi,
Devam ettim.
Ya ben gerçekten çok sıkılmıştım,
Ya da kaldırım taşlarını saymak düşündüğümden de eğlenceliydi;
5,6,7...
Durmadım.
Sonra içimde garip bir his vardı kıpraşan,
Ben kendimle yaşıyordum ama bazen kendimi çözmekte zorlanıyordum hani;
Sanki biri'lerinin kaybettiğini arıyordu gözlerim, belki ellerim.
Bulamıyordu ama, tahmin edersiniz ki öyle olmalıydı.
18,19,20...
Devam ettim.
Uzak bir daireden bir yerden,
Çalan bir telefon sesi geliyordu.
Kim arıyor diye merak ettim, gecenin bu saatinde, biz ayı peynire çevirmişken.
Aramasınlar.
Beni niye kimse aramıyor dedim.
Beni arasalar ya, aramadılar.
Kahkahalar duydum-bugün duyularım her zamankinden daha iyiydi, anladınız ya-
Özendim, kıskandım.
Ben de kaldırımları sayıyorum dedim, yerimde olmak isteyen var mı?
24,25,26...
26'da duraksadım biraz,
O bugün gibiydi,
Sanki bir hayalet bir ruh bir manevi kuvvet,
Cesaret tohumlarını ekti içime.
Beni aramadılar ya,
Ben ararım o zaman dedim, aradım.
Devam ettim,
İçimdeki orkestra ileriye yöneldi tamamen şarkılar benim için devam etti, baştan başladı tekrar çaldı.
29,30,31...
Hoop dedim,
Daha oraya gelmedik, geri gel, devam et.
29,28,27.
Yarını şimdi sayabiliriz artık,
Rüya görmeye biraz ara verelim.

23 Aralık 2010 Perşembe

Kahramanlar da kaybeder, bazen.

Pencerenin arkasında bir geliş beklemek,
Ne kadar da eğlenceli
Hele de dışarıdan bakınca içerisi görünmeyen camların arkasında saklandığını sanarken;
Bir zamanlar elinde olan kehaneti yere düşürüp kırmışken.

15 Aralık 2010 Çarşamba

we were young,also we were wrong.

...Kaderin gönderdiği bir kartpostal, sanki o an gözlerimin önünden geçti. Bu görüntüde ölüm vardı. Çılgınlık vardı. Korku vardı. Ama resim bulanıktı, net olarak göremiyordum. Detayları yakalayamıyordum. Çılgınlık ve ölümün benim başıma mı, etrafımdakilerin başına mı geleceğini bilemiyordum. bir bakıma bunu umursamıyordum da. Utanç ve öfke dolu bir pişmanlıkla bunu umursamıyordum. Gözlerimi kırpıştırdım ve şişmiş boğazımı temizledim ve kahkahanın, müziğin ve ışığın olduğu içeriye adım attım.-SHANTARAM
..."Annie?"  Ses benimki kadar ürkütücüydü; bir yankı gibi. Benim sesime o kadar çok benziyordu ki ona ne diyeceğimi düşünemiyordum. Telefonu elşimde tutarken titriyordum. Şimdi bile, bu sesi duymamın üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen yine küçük bir kız gibi titriyorum. Adımın annemin dudaklarının arasından çıktığını duyduğum andan beri."Annie, sen neredesin?"- DEJA VU
...Bir ruh olduğu için,doğal olarak bütün iyi niteliklere sahipti. Merhametli, sabırlı, dürüst, sevgi doluydu.Endişe, Fords Deep Waters için olağandışı bir duyguydu.Öfkelendiğine ise daha seyrek rastlanırdı. Şifa öğrencilerinin, ameliyathanenin uzak bir köşesinden gelen fısıltıları ona bir vızıltı olarak geliyordu. Dudakları bir çizgi halini almıştı ve bu ciddi ifade, ona hiç yakışmıyordu...."Burası tuhaf bir dünya. Hem de bütün gezegenlerden daha tuhaf..." -GÖÇEBE
...Dolunay vardı. ayın çekim kuvveti, medcezirler ve kadınların arasında son derece güçlü bir bağ olduğu kesindi.Ama benim medcezirlerim bu iffetli ve kısır çağlara göre hareket etmiyordu artık, bir anda farkına vardığım bir gerçekle damarlarımda akan kanın daga da tehlikeli bir tavırla dolanmaya başladığını hissettim."Sana bir hediyem var." dedim birdenbire. Bana dönerken elini kendinden emin bir tavırla şu an düz olan karnımın üzerine koydu."Orada mı?" dedi. Dünyamız yepyeni şeylere gebeydi.-YABANCI
...Dönerek gölgelerle kaplı hücrelerin yanından yürüyor. Bu hücrelerin içerisinde çoğunu geçtiğimiz aylarda tedavi etmeye çalıştığı akıl hastaları bulunuyor. Elbette tüm hastalıklar tedavi edilemiyor, fakat Hannah kimilerinin ıstıraplarını yatıştırabiliyor. Peki ya kendi ıstırapları? Eli içgüdüsel olarak yusyuvarlak karnına gidiyor. Hannah geçmişini asla unutamayacak olsa da, geçmişinin kederli olaylarının hafifletilebileceğini ağırbaşlı bir keyif içerisinde keşfetmiş durumda. Müdürün yazıhanesinin yanından, sonra da giriş kapısının yanından geçerek dışarı çıkıyor. Edward dışarıda, ılık bahar mevsiminin güneş ışıkları ve yağmurun tazelediği tatlı havanın içerisinde onu bekliyor.-BAYAN DEVLİN'İN GÜNLÜĞÜ

14 Aralık 2010 Salı

aferin, otur sıfır.

Biz yıllar sonra blog alemine gelip yazı yazarız ve
Solda duran Doğadan- Böğürtlenli çaya öyle bir göz atarız.
Saç kurutmak için bahaneler türetip yaratıcılığımızı kullanmayı seçeriz.
O değili ben bir film çekeceğim ilerde, kaçıncı yüzyılda bilmem.
Filmin en başında(NOT: film baştan çok klasik gelebilir ama ergeniz, ihtiyaçlarımız doğrultusunda yöneliriz), Pudra'nın isteği üzerine yere sabitlenmiş ya da hareketli(karar vermedim henüz) bir kamera, ve önünden geçen yüzlerce ayak olacak.
Sonrasını nasıl bağlarım bilmiyorum ama tema şöyle:
Reklam yapmak gibi olmasın ama en büyük D&R'dan daha büyük bir bu tarz ortama giden bir kız grubu, içinde baş kahramanımız CCC. CCC hani bir sürü kalemlerin olduğu bölümler olur ya, o bölümde kalemleri gözünden geçirir. Ve aklına, kalemlerin rengini görmemiz için konulan post-it parçalarına bir not bırakmak gelir, bırakır(notun içeriği henüz bilinmemekte, fakat notta birilerine seslenilmekte).
Ardından belki aynı gün belki sonraki,sonraki gün, diğer bir kahramanımız MMM, asosyal yaşantısında tek sosyallik olan bu mekana gelir ve kendine yeni bir kalem ararken post-it arasına sıkıştırılmış bir not bulur.
Kahramanlar burdan konuşmaya başlarlar ama, birbirlerini fazlaca merak etmelerine rağmen tüm gün boyunca oralarda bir yerlerde saklanıp diğer kahramanın kim olduğunu öğrenme cesaretini bulamazlar kendilerinde.
Devamı yok. henüz gelemedi, son 4-5 aydır. ama kahramanımı bulup çekmeye başlarsam, haber veririm emin olun.
Sevgiler.

9 Aralık 2010 Perşembe

this romeo is bleeding.

+Biz son zamanlarda nerelerdeyiz sahi?
+Ablam bugün az kalsın Nejat İşler'le çarpışıyormuş, kader. Adam karizma ama bir o kadar da alkolik hani.Saygılar sunarız burdan.
+Ben bugün 147. kez ayağımı yeniden burktum ve bir ilki başardım; çünkü ben seçilmiş kişiyim kader beni seçti vs.
+Yeni aldığım MILAN silginin kopan küçük bir parçası, kalbimi kırmaya yetti de arttı.
+Bugün çok artı yapasım var.
+Bugün TÜRKAN var.
+Bugün 'sürekli anlatılan bir kişi'yle evlenmeye karar verdim.
+Dün yılbaşı çekilişi yaptık, sınıfın en zortlak kızını seçtim,hayırlısı.
+Yarın...yarın yok,dün gitmiş, bize bir bugün kalmış.

4 Aralık 2010 Cumartesi

BeşAralık

Sadece tek bir dalga,
Islak hayallerle kaplı bir sahili temizlemeye yeterdi galiba.
Tek bir bulut, yağmur olarak yağıp çirkinlikleri silebilir.
Tek bir anne, bir çocuk dünyaya bahşedip günahlarından arınabilir.
Tek bir söz, bana aşık olmanı sağlayabilir.
Önemli olan, o tek bir sözü bulmakta.
Sadece tek bir yarın.

3 Aralık 2010 Cuma

bu kadar.

Bir defter kapanır, yeni bir defter açılır. Ben normalde eski defterlerimi atmam ama, bu defter atılır, önümüze bakılır.

Bit

Beklemek için geç derim ben.
Son vermek için geç der.

2 Aralık 2010 Perşembe

Kaybetmek.

Oralarda bir yerlerde bir ben vardı benden ötürü,
Bilmezdim.
Sular neden şeffaftı mesela?
Dün bugüne ne kadar uzak?
Hangi parfüm en güzel kokusu olan?
Hangi ayna en iyi gösteren?
En iyi burç hangisi?
En iyi silgi?
Bitmeyen kalem, bu dünyada nerelerde?
Tatile gitmek mi istiyoruz, nereye?
Ay dünyayı zorunda olduğu için mi ziyaret eder her gün?
Biz neden severiz?
Biz neden seviliriz?
Bazen de, neden karşılıksız kalıveririz?
Bana en çok hangi renk yakışır, kırmızı?
Hayat gerçekten de biz planlar yaparken başımızdan geçenler mi?
Ben en çok hangi yazımda soru sordum?
(Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?)
...Ve bir ışık hüzmesi odama dalıyor,
Karanlığı aydınlatıyor.
Kuytularsa, gece için saklanmakta.

Farketmek

Ben artık kendimi
Mütemadiyen yoldaymışım gibi hissediyorum.
Yönü belli değil ama,
Gidilecek bir yer yok.
Beni bekleyen açılmaya hazır bir kapı da yok.
Ben sadece,
Çizgilerin arasında bir yerlerde
Bir yoldayım.
Rotam yok,
Pusulam yok.
____________

En son
Saate bakarken hatırlıyorum bakışlarımı,
Baktığımı ve gördüğümü en son o zaman hissediyorum.
Sonrası karanlık.
Ne mi var?
Büyük bir boşluk.
Hani yürümek için ölmeye hazır, ama bacakları olmayan biri gibiyim.
Bu odadaysa
Arkada derinden titreyen bir erkek sesi,
Sayfalara aşık kalemin sesi,
Çığlık atmaya hazırlanıp korkan benim sesim
Var.